Mehmet Akif İnan’ı Rahmetle Anıyoruz

 

Ömrünü medeniyet mirasımızın yeniden inşasına ve ihyasına adayan Memur-Sen Kurucu Genel Başkanı Mehmet Akif İnan'ı, vefatının 12. yıldönümünde rahmet ve minnetle yad ediyoruz.

 

 


"Bitirip şu kuru kara ekmeği/Göç etsem diyorum yar ellerine" mısralarıyla aidiyetini belirterek vuslat arzusunu dile getiren Kurucu Genel Başkanımız Mehmet Akif İnan, yar ellerine göçeli 12 yıl oldu. 1940 yılında Urfa'da dünyaya gelen Akif İnan, 6 Ocak 2000'de Hakk'ın rahmetine kavuştu. Çevresine ümit aşılayan, vatan topraklarını kireçle boyanmış beyaz taşlarla sınırlamayan, ezanın okunduğu coğrafyayı vatan bilen, yüzü şehirlerin anası Mekke'ye dönük bir hayat süren Akif İnan, duruşu, tavrı, mimikleri, ifadeleri ve üslubuyla tam bir uygarlık savaşçısı ve çağın soylusuydu.

 


‘Yedi Güzel Adam'ın en aksiyoner olanıydı ve destansı yaşadı. Edebiyat ve Mavera dergilerinin kurucuları arasında yer almakla kalmayıp, edebiyat ve şiir dünyamıza izlerini bırakırken, ‘sendikacılık kavramına getirdiği anlam' ile yeni bir başlangıcın da temellerini atarak aramızdan ayrıldı.

 


"Ölüm bir tohumsa kefen zarında/Gün olur fışkırır bir orman olur" demişti. Adeta attığı tohumun bir ormanı oluşturacağını, çınarlaşacağını umut ediyordu ve umuduna nail oldu. 220 bin üye sayısını aşan Eğitim-Bir-Sen ve 550 bin üye sayısını geride bırakan Memur-Sen ile Kudüs Şairi'nin başlattığı mücadeleyi destanlaştırmak için adanmışlıkla çalışanlar; "Kim demiş her şeyin bitişi ölüm/Destanlar yayılır mezarımızdan" sözünde onu haklı çıkarmak için çalışmayı ve O'nu rahmet, minnet ve özlemle anmayı sürdürecektir.

 


"Uygarlığından koparılan toplum, tükenişin trajedisini yaşıyordur" derdi. Toplumun ruh kökü sağlamsa, uygarlığın temelleri köklü ise bir gün trajedinin sona ereceğini biliyordu. Kaygısı ve kavgası medeniyet mücadelesiydi. ‘Anamı sorarsanız, Büyük Doğudur' derken, gittiği her yerde Necip Fazıl'ın soluğunu hissettiriyor; Anadolu'yu karış karış geziyor, "Uykumu çarmıha gerdi sorular" sözleriyle beynine hücum edeni, yürek yangınını ifade ediyor, "Yaslasam gövdemi karlı dağlara" diyordu. Kimlik ve kişilik bütünlüğü içerisinde yaşadı. Düşünsel bütünlük ve tutarlılığı herkes tarafından takdir gördü.

 


Akif İnan, çağı kurtarmanın mücadelesini yaşam tarzı haline getirmişti. "Çağı kurtarmanın bir eylemidir/Çağdışı görünen ilgimiz bizim", "Yoluna dikenler döken ellerin/Gün gelir görülür hep kuruduğu" diyerek, karşılaşılan zorlukların ve engellerin, mücadelede ısrarı elden bıraktırmamasını tavsiye etmeyi ihmal etmedi.

 


Sendikacılığı asla sınıf ve zümre için yapılacak uğraş olarak görmedi. Terin ve gözyaşının renginin aynı olduğundan hareketle emek ve ekmek mücadelesini meşru bir hak olarak gördü. "Türkümüz dünyayı kardeş bilendir/Gökleri insanın ortak tarlası" derken, mücadeleyi evrenselleştirip, "Hangi düşüncede olursa olsun, hangi fikir kalıbı içinde olursa olsun, onun bir insan olarak kabul görmesi lazım. İnancından dolayı horlanmaması lâzım, isterse benim inancımın zıddı olsun. Ben ona da hakk-ı hayat tanınmasının kavgacısıyım' demeyi ihmal etmedi.

 


Eylem adamıydı. Her dem diri olmayı ve aksiyonerliğini eylem adamı oluşuna borçluydu. "Her eylem yeniden diriltir beni/Nehirler düşlerim göl kenarında" dizesi, sendikacılığının dışa vurumuydu. "Büyük rüyalarla geçmişse ömür/Hiç yanmam ölümün her çeşidine" diyerek rüyasını sürdürmeyi geride kalanlara bırakarak aramızdan ayrılan, Urfa'da Harran Kapısı'nın dışındaki ‘Semt-i Hâmüşan'da ebedi uykusunda, bıraktığı destanı yaşatanları izleyen uygarlık savaşçısını, çağın soylusunu, kendi dizeleriyle kendisini anlatmaya çalıştığımız Kudüs Şairi Mehmet Akif İnan'ı rahmet, minnet ve özlemle anıyoruz.

 

  • PAYLAŞ :